Maupassant-Jules Amcam

OTEL Adamın biri yazın Alplerde bir dağ merkezinde ailesiyle beraber bir otelde kalmakta, orayı işletmektedir. Kışın ise orada bekçiler bırakmaktadır. Yine kış yaklaşırken 3 erkek çocuk ve bir çocuğuyla dağdan ayrılır dağ dibindeki köylerine gider. Geride 2 adam ve 1 köpek kalmaktadır. Oradan adamlardan birini avlanmayı sever ve bazen ava gider. Ancak bir gün ava giden bu adam geri gelmez. Arkadaşı endişelenir, onu aramaya çıkar ama kar ve soğuğa daha fazla dayanamaz ve otele geri gelir. Arkadaşı bir daha gelmez ve yalnız kalır. Bu yalnızlık içinde adamın ruh durumu bozulur, sesler duyar, hayaller görür. Tüm kapı ve pencereleri kapatır. Kapı tarafına tüm eşyaları istifler. Yaz gelip aile geri geldiğinde yolda bir çürümüş iskelet görürler ama neye ait olduğunu bilemezler. Eve de zorla girebilirler. Geldiklerinde o adamın saçlarının ağardığı, dengesinin bozulduğunu görüp onu hastaneye götürürler. Diğer adama ne olduğu bilinmez. OYUK Adamın biri cinayetten sorgulanır ve hâkim karşısında öyküsünü anlatır. Dediğine göre kendisi ve karısının ırmak kenarında her zaman gelmiş oldukları bir yer vardır ki civardaki herkes bu yeri onlarla özdeşleştirmişlerdir. Onlar buraya gelmeden bir gün önce burada balıkları yemler, diğer günde burada balık avlarlardı. Yine bir gün oraya gelmektelerken yerlerine bir karı koca oturduğunu görürler, sinirlenirler ama yapacak bir şey yoktur. Sabırsızlık içinde bekleyip onların gitmelerini ümit etmektedirler ama onlar bir türlü gitmemekte ve balık üstüne balık tutmaktadırlar. Adam sessiz sakin beklerken kadın kocasını kışkırtır, ona söver. Yerini almış olmalarına karşın bir şey söylememesi yüzünden onun erkekliğine bile laf söyler ama adam sabreder. Derken kadın küfürler etmeye başlar derken diğer kadın da ona karşılık verir ve kadınlar arasında bir atışma başlar. Erkekler ise sessizce oturmaktadırlar. Ama kadınlar bu sefer saç baş dövüşmeye başlar. Derken karşıdaki adam bu adamın karısına vurur. Bunun üzerine sanık da kavgaya karışır ve adama yumruk atarak iteler ve adam ırmağa yuvarlanır. Ve adam kadınları ayırmaya gider. Kadınları ayırdıktan sonra görür ki diğer adam suda boğulmuştur. Tanıklar da olan bitenin bu olduğuna şahitlik ettiği için sanık serbest bırakılır. JULES AMCAM Anlatıcı bir yerde giderken arkadaşlarından biri bir dilenciye 5 frank verir ve bu olay Joseph’e bir şeyler hatırlatır. Bunun üzerine Joseph hatırladığı şeyi anlatmaya başlar. Joseph kendilerinin eskiden fakir olduklarını, bu fakirlik durumlarının hem ev yaşamına hem de kişiliklerine çok yansıdığını söyler. Ancak onun babasının Jules denen bir amcasının olduğunu kendilerine kalan mirasın çoğunun bu adamın yediğini ve böylece babasının onu Amerika’ya gönderttiğini söyler. Daha sonra amcası onlara bir mektup yazar, bir iş bulduğunu ve zengin olduğunda oraya geri geleceğini söyler. Aradan yıllar geçer ama adam gelmez. Joseph’in ablalarından biri evlenir ve ailece bir gemi turuna çıkarlar. Orada üstü başı perişan bir istiridye satıcısı vardır. Bu adam Jules’in kendisidir. Üstelik bu adam Amerika’da da borçlanmıştır. Anne baba bu adamın kendi başlarına kalacağını düşüneceğinden Josep’e istiridyelerin parasını ödetip hemen oradan ayrılırlar. Joseph ise ne zaman bir serseri görse 5 frank vermek ister. DÖNÜŞ Denizci olan adamın biri günün birinde denize açılır, gemileri kaza yapar ve yerlilere tutsak düşer. Adam geride iki kız çocuk ve karısını bırakmıştır. Bu süre içerisinde dul kalan kadın evlenmiş yeni evlendiği adamdan üç çocuğu olmuştur. Aradan on sene geçtikten sonra bu kızlar kapıda dilenci kılıklı birini görüp korkmaktadırlar, çünkü bu adam onların evini gözlemlemektedir. Kadının yeni kocası onun hiçbir şey yemediğini söyleyip onu eve alıp yiyecek ikram eder. Derken adamın kadının eski kocası olduğu anlaşılır. Eski koca yeni kocaya evin ve iki kızın kendisinin olduğunu diğer çocukların onun olduğunu kadını kime bırakacaklarını bilmediğini söyler. İkisi beraber dışarı çıkıp konuşmaya başlar. KORSİKADAN BİR ÖÇ ÖYKÜSÜ Dul kadının biri oğlu ve köpekleriyle yaşar. Günün birinde oğlu biriyle kavga eder, bıçaklanır ve ölür. Bunun üzerine kadın öcünü alacağına ant içer. Ama kendisi yalnız yaşlı bir kadındır. Bunu nasıl yapacağını bilemez. En sonunda bir çare düşünür. Önceleri köpeği zincire vurup iki boyunca gözlerinin önünde sosis kızartarak da aç bırakır. Sonra sosisi karşıda samandan içi doldurulmuş bir kuklanın boynuna bırakıp köpeği serbest bırakır. Bu işlemi her gün tekrar etmeye başlar ki en sonunda artık zincire de gerek kalmadan kadının bir el işaretiyle köpek gösterdiği yere saldırtıp sonra yiyeceğini alır. .kadın oğlunu öldüren adamın sığındığı yere gelir. Köpeği yine aç bırakmıştır. Onu adamın karşısına çıkarır ve adama işaret eder. Köpek de adamı paramparça eder ve sonra sahibi ona sosisini verir. MORİON Öyküde hâkim daha önce başına gelen bir olayı anlatır. Kasabanın birinde iyilikseverliğiyle tanınan bir öğretmen vardır. Bu öğretmen bu kasabada evlenir. Üç çocuk sahibi olur. Çocukları da peş peşe ölür. Bu olaydan sonra adamın tutunduğu tek şey öğrencileri olmuştur. Onlara çok iyi bakar, onlara sürekli şekerlemeler ve daha nice nice şeyler alır, tüm parasını onlara harcar. Ancak öğrencilerinden dördü peş peşe ölüverir. Otopsi yapılır. Sebebi anlaşılamaz. Aradan biraz daha zaman geçer. Derken onun başka öğrencileri de ölüverir. Bunun üzerine araştırma yapılır. Her ne kadar suçlu olarak gözükse de etrafındaki insanlara ona acır, onun suçsuz olduğunu düşünür. Ancak onun çocuklara şeker sakladığı dolapta kırılmış iğne ve cam parçaları gözükür. Belirtiler gösterir ki adam verdiği şekerlemelere bunları koyup onları öldürür. Ancak adam kendisini savunup bunları dolabına başkalarının yerleştirdiğini söyler. Her ne kadar bu adama verilecek ceza idamsa da hâkim yani olayı anlatan onun masumluğuna inanır. İmparatora gider bu adamın dindarlığı ve iyilikseverliğinden bahseder. Aynı şekilde dindar olan imparatoriçe idam cezasını hafifletip onu ömür boyu hapse mahkûm ederler. Aradan uzun zaman geçer. Papazın biri hâkimi çağırır. Onun muhakkak görmesi gereken biri olduğunu söyler. Hâkim gider ve gördüğü kişi o öğretmendir. Ama kendisi bir deri bir kemik kalmış, hasta zayıf ve sefil bir durumdadır. Öğretmen yıllar önce yaşanmış olan şeyi itiraf eder. Çocukları öldürenin de kendisi olduğunu söyler. Çünkü kendisi iyiliksever ve sevgi dolu bir insan olmasına rağmen tanrı çocuklarını ondan almıştır. Çünkü tanrı yok etmek için yaşatan, ölümlerden ve acıdan zevk aldığı için sürekli belalar gönderen, savaşlar çıkartan, bulaşıcı hastalık çıkartan bir canavardır. Mademki tanrı bunlardan hoşlanıyor ben de onun gibi öldürmeye başladım der. Ancak şimdi onun yanına gideceğini ama ondan hiç korkmayıp kendisini aşağılık gördüğünü söyler. Bunun üzerine hâkim ondan tiksinir ve oradan uzaklaşır. SİCİM Adamın biri yerde gördüğü küçük şeyleri alıp bunları değerlendirmek isteyen biridir. Bu adam ve köylüleri pazarın olduğu bir gün topluca pazara giderler. Bu adam yerde küçük bir ip parçası bulur ve onu yerden alır. O anda kendisiyle daha önce tartıştığı ve küskün oldukları bir adamın kendisini seyrettiğini görür. Bu adama karşı mahcup olmamak için de sicimi gizlice cebine atıp, yerde bir şey arıyormuş gibi yapar. Derken Pazar dağılır, bir handa yemeğe gidilir. Oraya bir tellal gelir ve bir cüzdan kaybolduğunu ve içinde 500 frank olup bulanın getirmesini ister. Aradan biraz zaman geçer ve hana jandarma gelip baba Hauchecorno’yu belediye başkanının çağırdığını söyler. Adam oraya gittiğinde anlar ki Malandin onu şikâyet edip cüzdanı onun aldığını gördüğünü söyler. Adam her ne kadar cüzdanı almadığını söylese de kimse ona inanmaz. Aradan biraz vakit geçtikten sonra başka köylerden biri gelip cüzdanı bulduğunu söyleyip, cüzdanı teslim eder. Böylece Baba, kendisinin aklandığını düşünür. Gittiği her yerde öyküsünü anlatır, suçsuzluğunu dile getirir. Ama nafile herkes onunla dalga geçer, onu yalancı olarak görür. Onun parayı bulup ortaklarından biri vasıtasıyla teslim ettiğini söyler. Böylece alaylamalar ve küçük görmeler devam eder. Aradan epeyce zaman geçer. Adam hastalanır ve adam ölmek üzereyken bile söylemiş olduğu son sözler kendisinin mahsun olduğudur. DELİ Hakimin biri adaleti, şefkati ve bilgisiyle ünlüdür. Herkes tarafından da sevilmektedir. Günün birinde bu hakim ölür ve geriye notere bıraktığı yazı açığa çıkar. Bu yazdığı şeylerden ortaya çıkar ki bu adam kana susamış biridir. Yazdıklarında başta içinde müthiş bir yok etme isteğinin olduğu, öldürme arzusunun yaratmak gibi yüce bir eylem olup bu isteğin giderek içinde büyüdüğünden bahsetmektedir. Derken ilk cinayeti işler rahatlar derken ikincisi, üçüncüsü… hatta kendi öldürdüğü adamların katili olarak başkaları tutuklanır o da idam kararı verir ve yine can almaktan büyük haz duyar. Doktorlar ise onu deli olarak tanımlar. BABA BELHOMMEDEKİ HAYVAN Bir yere gitmek üzere posta arabası yollanacaktır. Yolcular arasında pek çok farklı insan vardır. Bunlardan baba Belhomme kulağına bir şey kaçtığı için ve acı çekmekte olduğu için başka kasabadaki bir üfürükçüye gidecektir. Çünkü kendisi daha önce bu üfürükçünün neler yaptığına tanık olmuştur. Ancak acısı dayanılmaz olmuştur. Bunun üzerine yolculardan biri kulağına su akıtarak kulağındaki şeyi çıkarmaya çalışacaktır. Birinci denemede hayvanı çıkarmayı başaramasalar da ikinci seferde sirke damlatarak hayvanı dışarı çıkarırlar. Bunun üzerine adam kulağındaki şey çıkarıldığı için geri dönmek ister ama arabacıya paranın yarısını vermek ister ama arabacı kabul etmez. Bunun üzerine oradaki diğer adamlar paranın birazını kulağından hayvanı çıkaran papaza verilmesini ister. Adam biraz papaza biraz da arabacıya para vererek evine geri döner. TÜYLER ÜRPERTİCİ Öyküde tüyler ürpertici deyimini kullanan bir adam bunu duyduğunda asıl tüyler ürpertici olanın kendi anlatacakları hikâyede geçen şeyler olduğunu söyler. Anlattığına göre daha önce savaş yıllarında askerlerin bulunduğu kasabada bir asker yakalanır. Dediklerine göre bu asker düşman askerlerinden birini soruşturur. Bu yüzden de oradaki askerler onu casus zannederler ve böylece hemen onu oracıkta öldürürler. Askerin yanına gidip elbiselerini soyunca anlaşılır ki bu asker değil bir kadındır. Ve aradığı kişi ise kendi oğludur. Yine anlattığı diğer hikâyede çölde açlıktan kıvranan askerlerin birbirini öldürüp etlerini yemesiyle ilgilidir. KÜÇÜK ASKER İki asker arkadaş her Pazar günü belirli bir yere gider ve orada hep memleket hasretinden bahseder. Yine bu iki arkadaş oraya giderken oraya ineklere göz kulak olan genç bir kız görürler. İlk hafta onunla konuşamasalar da daha sonraki haftalarda kız onlara yaklaşır, süt ikram eder. Onlarla hoş hoş sohbet eder. Kız bunu her hafta tekrar eder. Sonraki zamanlarda askerlerden biri hafta içi izin isteyip kışladan ayrılır, üstelik borç para da almıştır. Hafta sonu gelip iki arkadaş mekânlarına gittiklerinde diğer asker arkadaşının o kızla sevgili olduğunu onunla öpüştüğünü, kızın hiç kendisine bakmadığını süt dahi ikram etmediğini görür. Ve ihanete uğradığını düşünür. SAUVAGE NİNE Prusya askerleri Fransa’yı işgal etmekteyken askerlerin bakımını oradaki halk karşılamak zorundaydı. Askerler kendi aralarında bir dağıtım yaparak her aileye belli sayıda asker gönderildi. Sauvage Nine’nin payına da 4 asker düştü. Kadın kocasını yine bir savaşta kaybetmiş, tek oğlunu da savaş çıkınca askere almışlardı. Bu askerler ona saygı gösterip onun her işini yapıyorlardı. Bir gün oğlunun öldürülmüş olduğu haberi kendisine ulaştırılınca bu kadın askerler gece yatıyorlaken tüm evi ateşe verir ve askerler diri diri yakılır. Prusyalılar gelir, yangının nasıl çıktığını sorar. Kadın her şeyi olduğu gibi anlatıp bu adamların ailelerine kendisine nasıl haber gelmiş haber gönderilip öldürüldüklerinin söylenmesini ister. BİR ANA BABA KATİLİ Kadının biri istemeden bir evlilik yapar. Yaptığı evliliği zorunluluktan yapar. Kocası ölür. Dul kalır. Kendisinin evlenmeden önce bir çocuğu olmuştur. Ama isminin çıkmasını istemediği için çocuğu sahiplenmez. Çocuk öksüz ve yetim olarak büyür. Kendisi de bir terzi oluvermiştir. Kendisinin anne ve babasından haberi yoktur. Günün birinde bir karı koca onun yanına gelir, ona çok ilgi gösterir. Kadının hareketlerinden adam onun annesi olduğunu anlar. Ancak onlar hiçbir açıklama yapmadan oradan uzaklaşır. Adam da onların peşinden gidip kendisini tekrardan mı terk edeceklerini söyler. Derken baba ve oğul arasında bir tartışma çıkar. Çocuk kendisinin bir bencil zevk ürünü olarak görmeye başlar. O da babasına vurur ve babası ölüverir. Derken annesini de vurur ve ikisi de ölür. Yargıç şimdi bu durumda neye karar verileceğini düşünmektedir. KÜÇÜK BİR DRAM Adamın biri gezmelerdeyken yaşlı bir kadın dikkatini çeker. Onu çoğu kez görür ve bir gün konuşmaya başlar. Kadın birden ağlamaya başlar ve kendisinin kocasını, oğlunu ve her neye sahipse kaybetmiş olduğunu ve şimdi ne yapacağını bilemediğini söyler. BAYAN İNCİ Genç adamın biri senede bir olan her yortu gününde babasının arkadaşı olan bir Bayın evine gider. O evde iki genç güzel kız ve anne baba yaşar. Ayrıca orada Bayan inci dedikleri bunlarında akrabası olunmadığı bilinen 40’lı yaşlarda bir kadın yaşar. Yine bir yortu gününde oraya giden adam, orada her sene düzenlenen ve bunu sonucunda kral seçilen birinin kraliçe seçmesiyle karşılaşır. Kimi seçeceğini bilemez. Genç ve güzel kızları mı yoksa bayan inciyi mi. Birden bayan incinin çok nazik ve hoş bir kadın olduğunu fark eder ve aynı zamanda bu kadının gerçekte kim olduğunu merak eder. Bu yüzden babaya bu kadını sorar. Baba yine bir yortu günüm ama çok yıllar önce bayan inci henüz bebekken onu kapı önlerine bıraktığını ve çeyiz parası olarak da yüklü miktarda para bırakıldığını ve yine o dönemde kendisin de henüz çocuk olduğunu ve o günden beri bu bebeğin anne babasının isteğiyle kendisiyle beraber yaşadığını söyler. Genç adam onun neden evlenmediğini sorduğunda adamın gözleri yaşarmıştır. Çünkü bayan inci ve bu adam birbirine aşıktır. Bayan incinin yanına giden genç adam Babanın kendisini sevip onun için ağladığını söyler. Bunu duyan İnci düşüp bayılır. Genç adam ise oradan uzaklaşır.